2020 yılının başlarında dünya, SARS-CoV-2 adlı görünmez bir düşmanla eşi benzeri görülmemiş bir savaşa girdi. Bu küresel kriz, bilim dünyasını rekor sürede etkili çözümler bulmaya zorladı. Bu mücadelenin ön saflarında, çoğu zaman gözden kaçan ancak pandeminin seyrini değiştiren bir teknoloji vardı: Nanoteknoloji.
Nanometre ölçeğindeki bu “görünmez kahramanlar”, hem rekor sürede geliştirilen devrimsel aşılara hem de salgını kontrol altında tutmamızı sağlayan hızlı test kitlerine güç verdi. Peki, nanoteknoloji bu tarihi başarıyı nasıl mümkün kıldı?
Pandeminin en büyük bilimsel zaferlerinden biri, şüphesiz Pfizer-BioNTech ve Moderna tarafından geliştirilen mRNA aşılarıydı. Bu aşıların başarısının merkezinde ise nanoteknolojinin en parlak yıldızlarından biri olan Lipid Nanopartiküller (LNP) yatıyordu.
mRNA (mesajcı RNA), virüsün “Spike” (Diken) proteinini üretmesi için vücut hücrelerimize genetik bir talimat taşıyan hassas bir moleküldür. Ancak mRNA, tek başına vücuda enjekte edildiğinde son derece kırılgandır. Vücuttaki enzimler tarafından saniyeler içinde parçalanır ve hücre zarlarından kolayca geçemez. Bu, değerli bir mektubu korumasız bir şekilde fırtınanın ortasına bırakmaya benzer.
İşte nanoteknoloji burada devreye girdi. Bilim insanları, kırılgan mRNA molekülünü korumak için mikroskobik bir “zarf” tasarladılar: Lipid Nanopartikül (LNP).
Bu dahiyane teslimat sistemi olmasaydı, mRNA aşıları asla bu kadar etkili olamazdı. LNP’ler, mRNA’nın hem yolculuğunu güvenli bir şekilde tamamlamasını hem de hedefine ulaştığında görevini yerine getirmesini sağladı. Bu teknoloji sayesinde, aşı platformları inanılmaz bir hızla geliştirildi ve yeni varyantlara karşı hızla adapte edilebildi.
Pandemiyle mücadelede en az aşılar kadar önemli olan bir diğer araç ise hızlı ve erişilebilir teşhis testleriydi. Milyonlarca insanın evinde veya sağlık noktalarında kullandığı hızlı antijen testlerinin arkasındaki sır da yine nanoteknolojide gizliydi.
Pozitif bir hızlı antijen testinde beliren o belirgin kırmızı veya pembe çizginin neyden yapıldığını hiç merak ettiniz mi? Cevap: Altın nanoparçacıklar.
Bu testlerin çalışma prensibi şöyledir:
Bu basit ama etkili teknoloji, virüsün varlığını dakikalar içinde, laboratuvar ortamı gerektirmeden tespit etmemizi sağladı ve salgının yayılımını kontrol altına almada kritik bir rol oynadı.
Nanoteknoloji, sadece hızlı testlerde değil, “altın standart” olarak kabul edilen PCR testlerinde de kullanıldı. Manyetik nanoparçacıklar, numunelerden RNA’yı hızlı ve verimli bir şekilde ayırmak için kullanılarak test süreçlerini otomatikleştirdi ve hızlandırdı.
Gelecekte ise, grafen gibi nanomateryaller kullanılarak geliştirilen ultra hassas biyosensörler, virüsleri çok daha düşük konsantrasyonlarda ve saniyeler içinde tespit ederek sonuçları doğrudan akıllı telefonlarımıza gönderebilir.
COVID-19 pandemisi, nanoteknolojinin modern tıptaki vazgeçilmez yerini şüpheye yer bırakmayacak şekilde kanıtladı. Bu “görünmez kahramanlar” olmadan, ne rekor sürede geliştirilen yüksek etkili mRNA aşılarına ne de salgını yönetmemizi sağlayan yaygın hızlı testlere sahip olabilirdik.
Pandemiden alınan bu dersler, nanoteknolojinin gelecekteki salgınlara karşı hazırlıklı olmamızda, kanser gibi diğer zorlu hastalıklar için yeni nesil aşılar geliştirmemizde ve kişiselleştirilmiş tıp alanında devrim yaratmamızda kilit bir rol oynamaya devam edeceğini gösteriyor.
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.
Merhaba! Ben Nanokar AI asistaniyim. Size nasil yardimci olabilirim?
Yazar hakkında