Hidroksiapatit (HA ya da HAP) nedeniyle kemik malzemesinin kendi benzeri bir yapıya tıbbi amaçlar için, yüksek sıklıkta biyoaktif bir seramiktir.
Nano hidroksiapatit partikülleri diş minesindeki apatit kristalleriyle morfolojik ve yapısal olarak benzerlik göstermektedir. Son zamanlarda yapılan araştırmalarda nano hidroksiapatitin mine çürük lezyonlarını remineralize edici etkisi olduğu ortaya konmuştur. Bu derleme çalışmasında nano hidroksiapatit içeren diş macunlarının remineralizasyon üzerine etkileri detaylı olarak incelenmiş ve bu konuda yapılmış olan çalışmalar hakkında bilgiler verilmiştir.
Nano hidroksiapatitli diş macunlarının kullanım amacı;
– Diş dokusunun yenilenerek (rejenerasyon) güçlenmesini sağlamak için kullanılır.
– Dişteki mikroçatlakların onarılarak hassasiyetin giderilmesinde kullanılır.
– Hidroksiapatit opak beyaz renktedir ve diş beyazlatmadan sonra bu opak madde beyazlatmanın kalıcığını ve etkinliğini artırmada kullanılır.
– Dişlerin daha pürüzsüz bir yüzeye kavuşmasını sağlar.
Hidroksiapatit, diş minesindeki mikroçatlaklara dolma ve dişteki kalsiyum iyonları ile birleşme eğiliminde olduklarından, dişleri pürüzsüz hale getirirler ve böylece renk maddelerinin dişe tutunmasını engellerler.
Günümüzde Koruyucu Diş Hekimliği demek; sadece diş çürüğünü önlemek değil, dişlerin mine ya da açığa çıkmış dentin ve kök yüzeylerini de güçlendirmeye yönelik uygulamaların yapılması demektir. Rejenerasyon denilen bu onarım, yenilenme işi mikroskobik düzeyde olduğu için dişlerdeki mikro çatlaklar dolmaktadır.
Bunun için yıllardır florlu diş macunları kullanılmıştır. Flor, diş çürüğünü önlemede ve remineralizasyonda etkindir ve diş yüzeyini floro-apatit ile güçlendirmektedir. Ancak, dişler devamlı florlu macunlarla fırçalandığında, düs¸ük doz flouoride maruz kalmanın solunum, mide bağırsak, genito-üriner sistemlerde bazı sorunlara neden olabilecegˆi bildirilmiştir. Ayrıca özellikle gelişmiş ülkelerde dişlerde flourozis (aşırı flor yüklenmesi) olaylarında artış olmaktadır.
Bu yüzden diş çürüğünden korunma için kalsiyum-fosfatlı, amorf kalsiyum fosfatlı, glikopeptitli kazein gibi birçok maddeler diş macunlarına flor alternatifi olarak ilave edilmiştir.
Nano boyuttaki HİDROKSİAPATİT de bu maddelerdendir. Yıllardır hidroksiapatit ortopedi ve diş hekimliğinde kemik yapının onarılmasında ve güçlendirilmesinde kullanılmaktadır. Diş minesinin ya da diğer diş yapılarının güçlenmesinde, dişin orjinal dokusunun oluşumunda kullanılması bilimsel olarak yıllar önceden kanıtlanmışdır.
Ayrıca nano hidroksiapatitin sodyumfloride göre daha çok mineye bağlandığı gösterilmiştir. Bu ne demek; mine dokusu, nano hidroksiapatit ile sodyum floride göre daha orjinali gibi onarılmaktadır. Ultramikroskobik incelemelerde nano hidroksiapatit grubunda remineralizasyon (yenilenme) alanlarının pürüzsüz ve homojen özellikte oldugˆu, nano hidroksiapatit ve sodyum flouorid içeren dis¸ macunlarında düzensiz ve pürüzlü bir remineralizasyon yüzeyinin olus¸tugˆu ve yer yer bos¸lukların gözlendigˆi belirtilmis¸tir. Nano hidroksiapatit ise minenin içinde tamamen orjinal, aralıksız mine sert dokusu oluşturmaktadır. Bu yüzden hidroksiapatitin nano boyutu (20 nm. ve 80nm. arası) mine prizmalarına rahatlıkla ulaşsın ve yukarıda sayılan koruyucu özellikleri göstersin diye diş macunlarında kullanılmaktadır.
Alüminyum Tozu eşsiz özellikleri ile çok çeşitli sektörlerde yüzlerce farklı ihtiyacı karşılamak için kullanılmaktadır.
Özellikler
Ana kullanım alanlarından bazıları
Metalik Pigment olarak; kaplama, boya, mürekkep ve tekstil sektöründe dekoratif amaçlı parlak gümüş rengi için kullanılmaktadır.
Kimyasal olarak; Alüminyum Tozu kontrollü reaksiyon değerleri için poliofelin, sentetik alkol ve alüminyum-bazlı kimyasalların kimyasal üretiminde tercih edilmektedir, ve plastik ve kozmetik sektöründe kullanılmaktadır.
Roket Yakıtı olarak.
Fotovoltaik kalın film pastası olarak; güneş pillerinin üretiminde elektrik iletkeni olarak kullanılmaktadır.
Metallurji sektöründe redüktör (indirgen madde), ısı kaynağı ve alaşımlama katkısı olarak kullanılmaktadır. Alüminyum Tozunun ekzotermik özelliğinden dolayı alüminatermik uygulamalarda ve ekzotermik kaynaklarda sıklıkla kullanılmaktadır.
Refrakter olarak çelik endüstrisinde,
Yapışkan, Dolgu Macunu ve Kaplama olarak uzay ve askeri uygulamalarda kullanılmaktadır.
Patlayıcı olarak maden, havai-fişek ve askeri savunma sektöründe kullanılmaktadır.
Toz Metallurjisinde çeşitli parçaların üretiminde kullanılmaktadır.
Çinko oksit, oksitlenmiş metalik çinkodan üretilmektedir.
Kimyasal formül ZnO, 1 çinko atomu ve 1 oksijen atomu iyonik bağ ile bir araya getirilmiştir. Çinko oksit doğada mineral zirkit olarak meydana gelir, ama oldukça nadir ve ticari olarak kullanılamaz.
Nano çinko oksit, UV özelliğinden dolayı kozmetik başta olmak üzere diğer arge çalışmaları ve endüstriyel ürünlerde dolgu ve yarı mamül olarak tercih edilmektedir. Nanoteknoloji, nano çinko üretimini 1 nm ile 200 mikron aralıklarında istenilen oranda üretmektedir.
Antibakteriyel boyaların bakteri büyümesini 10 yıl süreyle engellediği bağımsız laboratuvarlarda kanıtlanmıştır. Bununla beraber katkılı ürünlerin siyah küf ve mantara karşı da sürekli koruma sağladığı görülmüştür.
Birçok durumda uzun süreli bir antimikrobiyal etki sağlamak için katkıyı boyaya direk olarak karıştırmak dahi yeterli olmaktadır. Benzer şekilde çoğu kaplamalar için de çözümler mevcuttur.
Hastane, okul, koğuş ve benzeri gibi toplu kullanım alanı olan yerlerde duvar yüzeyleri antimikrobiyal malzeme kaplanarak sağlıklı bir ortam oluşturulabilir. Nemli ortamlardaki duvar yüzeyleri antimikrobiyal malzeme kaplı boyayla boyanarak küf ve mantar oluşumu önlenebilir.
Adını son yıllarda sıkça duyduğumuz bor; nükleer uygulamalar, elektronik ve iletişim sektörü, tarım, cam sanayi, enerji, nanoteknoloji ve otomotiv sektörü gibi pek çok alanda kullanılıyor. Özellikle dünyada giderek artan enerji ihtiyacı, verimli bir hammadde olan borun elde edilmesi konusunda yapılan çalışmaların önemini daha da arttırıyor. Bu ay sizlere projeleri hakkında bilgi vereceğimiz Pavezyum Kimya adlı şirket de dünyanın önemli bor yataklarına sahip olan ülkemizde borla ilgili araştırma ve üretim çalışmaları gerçekleştiriyor.
Koç Üniversitesi Kimya Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Somer ve öğrencileri tarafından başlatılan araştırma çalışmaları sonucunda, Türkiye’de bor ürünlerinin ticari üretimini yapabilecek bir şirket kurulması fikri ortaya çıkmış. Bunun üzerine 2008 yılında İstanbul’da kurulan şirket pek çok araştırma projesi ile işe koyulmuş. Bunlardan biri de 1507 kodlu TÜBİTAK KOBİ Ar-Ge Başlangıç Destek Programı kapsamında gerçekleştirdikleri “Elementel Amorf Bor Üretim Teknolojisinin Geliştirilmesi” başlıklı proje olmuş. Peki, nedir elementel bor?
Bor, periyodik tabloda 3A grubunda yer alan ve B harfiyle simgelenen bir yarı metal. Yerkabuğunda en yaygın bulunan 51. element. Toprakta, kayaçlarda ve suda bol miktarda yer alsa da doğada saf halde bulunmuyor. Dolayısıyla Türkiye’deki rezerv de elementel bor olarak değil borun genellikle 1A ve 2A grubu elementleri ve oksijenle yaptığı bileşikleri şeklinde, cevher olarak ortaya çıkıyor. Doğada yaklaşık 230 çeşit bor minerali olduğu biliniyor. Ancak bunların yalnızca birkaçı ticari açıdan önemli. Bor cevherleri da bilinen bu minerallerin başında tinkal, kolemanit ve üleksit geliyor. Bu mineraller çeşitli madencilik yöntemleri kullanılarak elde edildikten sonra bazı fiziksel ve kimyasal işlemlerden geçirilerek çeşitli bor kimyasallarına dönüştürülüyor.
Örenğin tinkal mineralinden boraks pentahidrat, kolemanit mineralinden ise borik asit elde ediliyor. Bor oksit (B2O3) uygun bir metal yoluyla indirgenerek belli oranda oksijeninden arındırılıyor, böylelikle bor içeriği arttırılıyor. Daha sonra asit ve su ile yıkanarak temizleniyor ve kurutma işleminden sonra son ürün olan elementel bor elde ediliyor. Elde edilen ürünün saflığı başlangıçtaki bor oksit/metal oranına bağlı olarak değişiyor. Farklı saflıktaki elementel borlar, farklı amaçlar için kullanılıyor.
Pavezyum Kimya’nın TÜBİTAK’tan aldığı destek sayesinde ürettiği elementel bor yaygın olarak askeri uygulamalarda, otomobil hava yastıklarında ve süperiletken magnezyum diborürün (MgB2) elde edilmesinde kullanılıyor. Bunlar arasında teknolojik ve ticari olarak en değerli uygulama alanı süperiletken teknolojisi.
Süperiletkenlik, bazi maddelerin çok düşük sıcaklıklarda elektriği hiçbir dirençle karşılaşmadan iletebilmesi olarak tanımlanıyor. Böylelikle enerji kaybı gerçekleşmiyor. Bu alanda adı sıkça duyulan madde ise 2001 yılında süperiletkenliği keşfedilen magnezyum diborür (MgB2). Yeni nesil bu süperiletkenin üretimi diğer süperiletken maddelere göre çok daha kolay ve ucuz. Bir diğer önemli özelliği de ucuz ve çevre dostu hidrojen ile soğutulabilmesi.
Şirket 2009 yılında bitirdiği TEYDEB projesinin ardından süperiletken magnezyum diborür (MgB2) üretiminde çok önemli yer alan bir başka elementel bor türü olan amorf nano bor üretmiş. Daha önce amorf nano bor üretimi için kullanılan hammadde olan pentaboran (B5H9), II. Dünya Savaşı ve sonrasındaki Soğuk Savaş döneminde ABD’deki ve Rusya’daki askeri uygulama araştırmaları sırasında geliştirilmiş. Ancak istenilen sonuçlar elde edilemediği için bu projelerden vazgeçilmiş. Elde kalan pentaboran özel bir yöntemle amorf nano bora dönüştürülerek kimyasal ürün satan firmalara satılmış. Ancak sınırlı miktarda olan bu ürün 90’lı yıllarda tükenmiş ve ”süper bor” adıyla efsane olmuş Pavezyum Kimya 2012 yılından itibaren amorf nano bor üretimi gerçekleştiriyor
Günümüzde kendi geliştirdiği üretim sistemleri sayesinde yedi adet ticari bor ürünü üretiyor: %86 saflıkta yarı amorf elementel bor %90 saflıkta amorf elementel bor, %95 saflıkta yari amorf elementel bor, %98,5 üzeri saflıkta elementel amorf nano bor, karbon katkılı elementel amorf nano bor, süperiletken magnezyum diborür (MgB2) ve askeri uygulamalar için kullanılan magnezyum kaplı elementel bor.
Söz konusu ürünlerin Türkiye’deki tek üreticsi olan şirket ürün geliştirme ve araştırma çalışmaları için TEYDEB ve diğer proje veren kuruluşlardan aklaşık 2 milyon TL’lik destek almış. TEYDEB proje sayesinde elde edilen tecrübeler ışığında üretim sistemleri çok daha verimli ve güvenli hale getirilmiş.
2011 yılından bu yana İstanbul Tuzla’daki tesisin de üretim ve Ar-Ge çalışmalarına devam eden şirket ilk 5 ton üretim kapasitesine sahip üretim sistemi le tüm ürünlerini yurtiçi ve yurtdışı pazarlarda satıyor. Ürünlerin fiyatları satış miktarlarına bağlı olmakla birlikte yarı amorf bor ürünleri için yaklaşık 700 kg, amorf nano bor için ise yaklaşık 5000 $/kg.
Pavezyum Kimya’nın ürünleri Japonya, Çin, Avustralya başta olmak üzere 10’un üzerinde ülkede araştırma kurumlar, üniversiteler ve süperiletken MgB2 tabanlı tel, mıknatıs ve cihaz üreten firmalar tarafından kullanılıyor.
TÜBİTAK’ın sanayi alanında destek verdiği programlar hakkında daha fazla bilgi almak için http://www.tubitak.gov.tr/tr/destekler/sanayi/ulusal-destekprogramlari internet sitesini ziyaret edebilirsiniz.
Resim Açıklamaları :
1. Resim : Magnezyum diborürün kristal yapısını görüyorsunuz. Kırmızı küreler magnezyum atomlarını, koyu mor küreler bor atomlarını temsil ediyor. Küreler arasındaki çubuklar ise atomlar arasındaki bağlardır.
2. Resim : Bor hava yastıklarında ateşleyici olarak kullanılıyor. Çarpma anında elementel bor ile potasyum nitrat toz karışımına elektrik sinyali gönderiliyor. Bunun sonucunda katı yakıtı oluşturan karışım yanarak gaz çıkışına neden oluyor. Ortaya çıkan gaz 40 milisaniye içinde hava yastıklarını şişirmeye başlıyor.
Grafit tek başına veya diğer bazı malzemelerle karıştırılıp, şekillendirilerek, sayılamayacak kadar çok geniş alanlarda kullanılmaktadır.
Yağlayıcı olarak, elektrik sanayiinde, dökümcülükte, boyacılıkta, elektronik malzeme yapımında, izole tesislerinde, motorlarda, kurşun kalem yapımında ve daha birçok alanda grafitten yararlanır.
En önemli kullanım alanı ise, çelik sanayii ve elektrometalurji sanayi’dir.
Yağlı Grafit Tozu | 80-85 C |
Yağsız Grafit Tozu | 75-80 C |
Pul Grafit | 95-99 C |
Grafit Tozu | 98-99 C |
Doğal grafit tek başına veya diğer bazı malzemelerle karıştırılıp, şekillendirilerek, sayılamayacak kadar çok geniş alanlarda kullanılmaktadır. Yağlayıcı olarak, elektrik sanayinde, dökümcülükte, boyacılıkta, elektronik malzeme yapımında, izole tesislerinde, motorlarda, kurşun kalem yapımında ve daha birçok alanda grafitten yararlanır. En önemli kullanım alanı ise, çelik sanayi ve elektro metalurji sanayi’dir.
Grafitin kullanım alanına göre, genellikle şekli belirtilmez. Ancak, pota gibi şekillendirilmiş refrakterlerin yapımında, daha üstün özellikleri nedeniyle, pul şeklindeki grafit türü, diğer metalurji uygulamalarında ise daha ucuz olmasından dolayı, amorf grafit tercih edilmektedir.
GENİŞLETİLEBİLİR GRAFİT
Genişletilebilir grafit, genelde plastiklerde alev geciktirici özellikleri sağlamak amacıyla kullanılır. Ürün yelpazemiz çok çeşitli özelliklerde genişletilebilir grafit içerir.
KARBON DAĞILIMLARI
Esnekliğimiz grafit dağılımları alanında da geçerlidir. Müşterinin bulunduğu yerde dağıtılabilen işlenmiş grafit dağılım ve toz ön karışımları üretiyoruz.
GRAFİT PARÇALARI
Grafit parçalarını müşterimizin ihtiyaçları doğrultusunda, özel olarak arzu edilen geometrik şekillerde üretiyoruz.
GRAPHITE – TOZ GRAFIT KULLANIM ALANLARI:
1. Makine Parçalarında Yağlayıcı Olarak;
Kayganlığı, yumuşaklığı ve makine parçaları üzerinde uzun müddet yapışabilmesi özelliği nedeni ile, makine yataklarında yağlama maddesi olarak kullanılabilir. Bu alan için kullanılabilecek grafitin çok saf olması (en az % 95 grafitleşmiş karbon) ve kuvars gibi sert mineralleri içermemesi gerekir. Bu alan için en uygun grafit türü, şüphesiz pul şeklinde olanıdır. Grafit 0.1 – 1 mikron boyutuna öğütüldükten sonra, yağ, su, alkol veya bunlara benzer taşıyıcı bir sıvı içerisinde kolloid hale getirildikten sonra, makine parçasının istenen yerine iletilir. Taşıyıcı sıvının türüne bağlı olarak, grafit burada kuru veya yaş bir tabaka oluşturur. Kuru tip, fırın zincir ve arabalarında, motor silindirlerinde, deniz araçlarında ve kimyasal tesislerde; yaş tabaka türü ise, yüksek basınç altında, bilyalı yataklarda kullanılır.
2. Ergitme – Pota Endüstrisinde
Grafitin, dünya üretiminin hemen hemen yarısına yakın miktarı, bu alanda kullanılmaktadır. Grafitin ergime derecesi çok yüksek olduğundan (yaklaşık 4.000 oC), ısıya dayanıklıdır. Genleşme sabitesi çok düşük; mekanik yüklenmeye, kimyasal etkilenmeye ve sıcaklık değişimlerine karşı dayanıklılığı çok iyidir. Isıyı çok iyi iletmesi ve dış yüzeylerinin bir sıvının metali kavrayıp – tutmayacağı şekilde kaygan olması gibi nedenler de, özellikle döküm potaları için tercih edilen özellikler arasındadır. Bağlayıcı özellik kazandırmak için, ağırlığının yarısı kadar ateş kili veya kömür katranı; istenen özellikleri kazandırmak ve maliyeti düşürmek amacıyla da kum, ateş tuğlası ve asbest gibi ilaveler yapılır. Karışıma giren maddelerin oranı, kullanılış amacına göre değişir.
Pota için elverişli grafit türü, ince taneli (ortalama tane boyu 0,3 mm.), yoğunluğu fazla, kül ve kükürt içermeyen, yüksek tenörlü (% 85 veya daha fazla) grafitleşmiş karbon içerendir. Kül içerdiği takdirde, külün ergime derecesinin yüksek olması (Çoğunlukla Sri – Lanka Tipi) istenir.
3. Döküm Sanayinde
% 40 – 60 grafitleşmiş karbon içeren grafit tozlarının, asıl kullanıldığı yerler dökümhanelerdir. Kil ve kumla karıştırmak suretiyle döküm kalıpları yapımında kullanılır. Bentonit veya olivin ile karıştırılıp, öğütülmüş kok kömürü tozu ve petrol koku, bu sanayi dalında grafiti ikame edebilmektedir.
4. Kurşun Kalem Ucu Yapımında
Kurşun kalem ucu, işlenmiş kaolen, bentonit ve grafit karışımından yapılır. Bu kullanıma en uygun grafit türü, ince taneli ve kompakt olanıdır. Yumuşaklığı nedeniyle, daha çok doğal grafit tercih edilir. Saflığının yüksekliği oranında, bu alandaki kıymeti artar. Düşük kaliteli kalem uçları için amorf grafit kullanılır. Her iki durumda da arzu edilen grafit türü, aşındırıcı madde (kuvars gibi) içermeyen ve % 96 oranında grafitleşmiş karbona sahip olandır.
5. Motor ve Jeneratör Fırçaları İmalinde
Bu malzemeler, yüksek sıcaklıktaki amorf veya damar türündeki doğal grafitten yapılır. Bu amaçla uygun grafitin grafitleşmiş karbon miktarı % 85’ten fazla olmalıdır. Grafit fırça yapımında, zift, katran veya reçine ile bağlanmış grafit ve metal tozları (bakır veya gümüş) kullanılır.
6. Grafitin Diğer Kullanım Alanları
Son senelerde kuru pil sanayinde, bol miktarda grafit kullanılmaya başlanmıştır. Bunun için pul türü (levhamsı) ve grafit tozu en uygunu olup, en az % 85 grafitik karbon içermesi gereklidir.
Grafit ayrıca uçak sanayinde, belirli jet motoru parçaları ve uçak parçalarında, büyük ölçüde ağırlık azaltılması için grafit flamanla kuvvetlendirilmiş kompozit malzemeler kullanılır. Bu tür malzemeler aynı zamanda, spor malzemelerinde de kullanılmakta olup, otomobillerde kullanılabilirliği konusunda da araştırmalar yapılmaktadır.
Grafit, atom reaktörlerinde, ilaç üretiminde, metalurji sanayinin çeşitli dallarında çok yönlü olarak kullanılmaktadır. Toz metalurjisinde, grafit, yatak malzemesi yapımında ve çelik imalinde, çeliğe, karbon sağlayıcı olarak iki ayrı amaçla kullanılır. Grafit, toz harman malzemenin sıkıştırılmak suretiyle şekillendirilmesi sırasında yağlayıcı olarak; bu materyalin sinterlenmesi sırasında ise, metal oksitleri indirgeyici olarak görev yapar. Demir – çelik üretiminde kullanılan grafit çok saf olmalıdır. Diğer bazı metallerin üretimindeki gerekli grafitin aynı derecede saf olması o kadar önemli olmayabilir. Grafitin saflığı, tane boyutu, boyut dağılımı ve nem durumu gibi faktörlerin değişimine bağlı olarak; aşınma ve sürtünmesi istenilen düzeyde, kendinden yağlı yataklar imal edilebilir. Bu sahada kullanılan grafitin türü ve saflığı konusunda bir sınırlama yoktur.Aşağıdaki tablo’da grafitin başlıca kullanım alanları verilmiştir.
Aluminyum hidroksit, dünyada en büyük hacimli alev yavaşlatıcısıdır. 200 oC’ye ısıtmayla Al(OH)3, % 66 Alumina ve % 34 suya bozunur.
Bu geri dönüşümlü proses ATH’yi bir yangın geciktirici, yavaşlatıcı yapar.
Aluminyum kimyasallarının üretimi (aluminyum sülfat, poli aluminyum klorür, sodyum aluminat, zeolitler, aluminyum florür); cam üretiminde bir hammadde-sırlar ve karışımlar; katalizör üretiminde hammadde; alevlenme geciktirici; kauçuk ürünler ve halı arkaları gibi plastik benzeri ürünlerde duman bastıran doldurucu olarak kullanılmaktadır.
Kağıt, solvent, su dayanıklı boyalar, UV kurabl kaplamalar, mürekkepler ve yapıştırıcılarda yayıcı ve yapılandırıcı ajan, bir cila ve temizleme ajanı, kalıp yıkama ve ayırma ajanı, onyx ve katı yüzeyler gibi kalıp polimer ürünlerinin bir doldurucusu olarak kullanılır.
Ayrıca absorban, emülsifiye edici, iyon değiştirici, mordan (boyada pekiştirici), asit giderici ve filtre edici ortam olarak da kullanılmaktadır. Diğer kullanımları; seramiklerde, baskı mürekkeplerinde, deterjanlarda, ıslanmaz kumaşlarda, diş macunu veya tozunda ve antiperspirantlardadır.
Alüminyum Klorür Hidroksit[12359-72-7], Al2(OH)5Cl·2H2O empirik formülüyle Polialüminyum Klorür’ün r oranı(OH/Al) 2,5 olan özel bir formudur.
Amerikan FDA standartlarına göre Alüminyum Klorür Hidroksit %23-24 Al2O3 oranına sahip olmalı, yoğunluğu 1,33-1,35 g/cm3 arasında olmalı, düşük seviyede demir (maks.50 ppm), sülfat (maks.0.025 %), metal iyonları (Ca, Mg, Na maks.10 ppm) ve ağır metal (kurşun gibi maks.10 ppm) ihtiva etmelidir. Alüminyum Klorür Hidroksit’in karakteristik özelliği Al13 polimerlerinin, monomerler ve daha küçük polikatyonlarla denge halinde baskınlığıdır (%88). Yüksek yüklü Al+7 13’lerin karşıt Cl– iyonları tarafından sarılması itme kuvvetleri sayesinde ürünü stabil hale getirmekte böylece ürünün içinde alüminyum hidroksit çökelmesi engellenmektedir.
Bu sayede Alüminyum Klorür Hidroksit uygun depolama koşullarında uzun yıllar çökelek oluşturmadan ve yapısı bozulmadan saklanabilmektedir.
Ürünün Genel Özellikleri
· Güçlü Flok yapısına sahiptir.
· Hızlı Flok oluşumu sağlar.
· Düşük hamsu sıcaklıklarında kolayca reaksiyona girer.
· Çözelti hazırlamadan direkt dozlanır.
· Diğer inorganik koagülantlara göre düşük kimyasal çamur oluşumu sağlar.
· Yüksek KOI giderimi sağlar.
· Yüksek ağır metal giderimi sağlar.
· Yüksek bulanıklık giderimi sağlar.
· Dozlandığı suda bakiye alüminyum (Al+3) bırakmaz.
· Diğer koagülantlara göre düşük dozlarda kullanılır.
· Çamur susuzlaştırmada kullanılır.
· Deodorantlarda antiperspirant ajanı olarak kullanılır.
· Ürünün Teknik Özellikleri
· Görünüm: Berrak Sıvı
· Aktif Madde: %23,5 Al2O3
· Yoğunluk: 1,350 ± 0,2 g/cm3
· pH (%5 Çöz): 3,5-5,5
· Viskozite: 15 cps
Gliserin, diğer adı “gliserol” de olan sıvı halde bulunan polar organik bir trihidroksi alkoldür. Hafifçe tatlı, zehirleyici olmayan bir sıvıdır. Su ve alkol ile karışır; asetonda çözünür.
Görünümü : Renksiz, kokusuz hafif tatlı yoğun bir sıvıdır.
Kimyasal Adı : E422, 1,2,3-propanetriol, gliserol
Kimyasal Formülü : C3H8O3
Ambalaj Şekli : 250 kg. lık fıçılarda
Tanımı ve Kullanım Alanları :
Gliserin, daha resmen gliserol olarak bilinen bir organik bileşiktir. Ortak kaynakları hayvansal yağ ve bitkisel yağtır. Gliserin oda sıcaklığında berrak, kokusuz bir sıvıdır ve tatlı bir tada sahiptir. Sabunlarda yaygın olarak kullanılır ve birçok farmasötik alanında ortak bir içeriktir.
Gliserinin moleküler formülü C3H5 (OH) 3’tür. Her karbon atomunun bir hidrojen atomuna (H +) ve bir hidroksil grubuna (OH-) bağlı olduğu üç karbon atomlu bir zincirden oluşur. Her iki terminal karbon atomunun her birinin ek bir hidrojen atomu vardır, böylece üç karbon atomunun da toplam dört bağ oluşur. Karbonun değeri dörttür, yani dört bağ oluşturmaya eğilimi vardır.
Kullanım Alanları
Amonyak, formülü NH³ olan; azot atomu ve hidrojen atomundan oluşan renksiz, keskin ve hoş olmayan kokuya sahip bir gaz bileşiğidir. OH? iyonu içermediği halde suda zayıf baz özelliği gösterir.
Görünümü : Sıvı kendine has kokusu.
Kimyasal Adı : AmmoniaAqueous; AquaAmmonia; Ammonia TS
Kimyasal Formülü : NH3
Ambalaj Şekli : 57 Kg Bidonlarda,20 Ton Dökme, 900 Kg IBC lerde
Tanımı ve Kullanım Alanı :
Azot atomu ve hidrojen atomundan oluşan renksiz ve keskin ve hoş olmayan kokuya sahip bir gazbileşiğidir.OH- iyonu içermediği halde zayıf baz özelliği gösterir.
Amonyak, kovalent bağlı (ametal + ametal) bir bileşiktir. Molekülleri polar olduğundan su içinde yüksek oranda çözünür. Amonyak molekülleri kendi aralarında olduğu gibi su molekülleri ile de zayıf hidrojen bağı oluşturur. Bu nedenle suda çok çözünür.
Bağ yapmamış bir çift elektronu olduğundan molekül şekli üçgen piramittir, bu yüzden polar bir moleküldür.Gazlaşma gizli ısısı çok yüksektir, bu nedenle sanayi tesislerinde soğutucu madde olarak da kullanılır.Oda koşullarında doymuş amonyak çözeltisi %34’lük olup, yoğunluğu 0,88 g/ml’dir.
Kullanım alanları
Alüminyum sülfat toz ve suda çözünür bir maddedir. Kimyasal formülü Al2 (SO4) 3 olan yer kabuğunda bol miktarda (%7,5-8,1) bulunmasına rağmen çok nadir bulunup ve bu nedenle bir zamanlar altından bile daha kıymetli görülmüştür. Alüminyumun ticari olarak üretiminin tarihi 100 yıldan biraz fazladır.
Alüminyum ilk keşfedildiği yıllarda cevherinden ayrıştırılması çok zor olan bir metaldir. Alüminyum rafine edilmesi en zor metallerden biridir. Bunun nedeni, çok hızlı oksitlenmesi, oluşan bu oksit tabakasının çok kararlı oluşu ve demirdeki pasın aksine yüzeyden sıyrılmayışıdır.
Alüminyum sülfat;(Al2SO4) formülü ile gösterilip, demir sülfat ile birlikte en çok kullanılan iki koagülanttan biridir. Yüksek verimli bir arıtma kimyasalıdır.Kuru halde korozif özelliği yoktur. Çözelti halindeyken korozif özellik gösterir.
Genellikle % 6 lık çözelti halinde kullanılır. Korozif özelliğinden dolayı plastik, cam elyaf ya da paslanmaz çelik içerisinde bulundurulmalıdır.Korozif bir durumu olduğundan, kullanım ve depolama esnasında plastik veya paslanmaz çelik tanklar kullanılmalıdır.
Görünümü : Beyaz Kristal Yapıda Katı Formda
Kimyasal Adı : Aliminium Sulphate, Aliminium sulfate, Cake Alum, Filter Alum,
Kimyasal Formülü : Al2(SO4)3
Ambalaj Şekli : 25 Kg Çuvallarda
Tanımı ve Kullanım Alanı :
Suda kolay çözünür, alkolde çözünmez. Su arıtımında kullanılan en yaygın pıhtılaştırıcı (koagülant) olması sebebi ile 1 tonluk big-bag’lerde granülür ve toz halde satılabilinmektedir. İşçi sağlığı ve iş güvenliği yönetmelikleri uyarında standart alüminyum sülfat ambalajı 25 kg’lıktır.
Satışını yaptığımız alüminyum sülfat Tip-1 normunda ve yüzde 16-17 saflık mertebesindedir.Kuru halde korozif aktivite göstermeyen alüminyum sülfat su ile solüsyonunda korozif olmaktadır. Korozif özelliğinden dolayı plastik ya da paslanmaz çelik tanklarda stoklanmalıdır.
Metal yağ almalarında ve deterjan malzemelerinde ağır soda kullanılmaktadır.
Karbonik asidin sodyum tuzudur. E500
Tanımı ve Kullanım Alanları :
20 °C deki suda 30gr/100 ml çözünür. Havuz suyunun pH değerinin yükseltir ve içindeki yüksek orandaki alkali maddeler sebebiyle havuzdaki asidik bileşenleri nötralize eder. Tüm alkali metal tuzlarının sanayi açısından kuşkusuz en önemlisidir. Bu bileşik belirli deniz bitkilerinde ve bazı kayalarda mineral halinde bulunur. Yatakları Afrika ve Asya’dadır. Günümüzde sodyum karbonat üretimi için kullanılan Solvay metodunda doymuş sodyum klorür çözeltisi, önce amonyakla daha sonra da karbondioksitle işlem görür ve bu yolla üretilen sodyum karbonata Solvay sodası denir.
Kullanım Alanları
Çamaşır ve özellikle tüllerin beyazlatılmasında kullanılır. Sodyum karbonat sularda sertlik yapan iyonları karbonat halinde çöktürüp ortamdan uzaklaştırır. Bu şekilde çamaşır makinelerinde yumuşatıcı olarak kullanılır.
Cam üretiminde kullanılan en önemli kimyasaldır. Kumla soda birleştirilerek çok yüksek ısıya yükseltilir ve aniden soğutulur. Bu şekilde cam üretilir.
Tekstil sektöründe reaktif boya kullanıldığında sodyum karbonat boya ve lif arasındaki bağı oluşturmak için kullanılır.
Gıda katkısı olarak asit düzenleyici, anti-caking ajanı ve stabilizatör olarak görev yapar. Şerbet tozu üretiminde kullanılır.
Tuğla yapımında ıslatma ajanı olarak görev yapar, bu şekilde kil extrude edilirken daha az suya ihtiyaç olur.
Diş macunlarında köpük ajanı olarak kullanılır. Sürtünme yaratır ve ağız pH ını yükseltir.
Pirinç, bakıra çinko katılarak elde edilen sarı renkteki alaşımların genel ismi. Pirinçte bulunabilen diğer bazı elementler, kalay, kurşun, nikel, mangan, demir, alüminyum,arsenik, antimon ve fosfordur. Mangan ihtiva eden bazı pirinçlere tunç da denilmektedir. Aslında tunç (veya bronz) bakır-kalay alaşımıdır.
NOT: Pirinç tozları piyasada sarı tozu ve pirinç tozu olarak bulunmaktadır. Sarı tozu öğütme yöntemi ile elde edilmekte ve saflık ve içeriğinde ki çinko bakır alaşımına dikkat edilmelidir. Çünkü hurdadan üretilmektedir.
Teknik çalışmalar için Metalik Pirinç Tozu Kullanılmalıdır.
Pirinç Tozunun belli başlı kullanım alanları;
– Endüstriyel ; otomotiv endüstrisinde parça üretiminde, Toz Metallurjisi, MIM, Yüzey kaplamaları, Elmas Kesici sektörü, Metalik dolgular
– Sürtünme Malzemeleri
– Dekoratif amaçlı; baskı mürekkeplerinde ve kaplamalarda
– Mimari amaçlı; reçine veya boyaların içine eklenerek farklı objelerin yüzeylerine uygulanmasında objeyi masif metal görüntüsüne getirmek için
– Hobi uygulamalarında
Saf haliyle , renksiz bir sıvıdır , sudan biraz daha yapışkandır. Hidrojen peroksit ; basit peroksittir. Bir ositleyici , ağartma maddesi ve dezenfektan olarak kullanılır. Konsantre hidrojen peroksit , bir reaktif oksijen türüdür ve rokette itici olarak kullanılır. Kimyasına kararsız peroksit bağının doğası hakimdir.
Kimyasal Adı: Hidrojen Peroksit
Formül: H2O2
Yoğunluk: (25°C)1.19 (%50 lik)
Kaynama Noktası: 150.2 C
Erime Noktası: -0,43 C
Molar Kütle: 34,02 g/mol
CAS No: 7722-84-1
PAKETLER
· 5 KG
· 25 KG
· 65 KG
· IBC
Kullanım Alanları: Atık Su Arıtma , Gıda , İlaç , Kağıt , Kozmetik , Maden , Tekstil , Temizlik ürünleri gibi bir çok sektörde kullanılmaktadır.
Hidrojen Peroksitin çeşitli sektörlerdeki kullanım şekilleri ve detaylı bilgi ;
Dünyadaki hidrojen peroksit üretiminin yaklaşık% 60’ı kağıt hamuru ve kağıt beyazlatma için kullanılır. İkinci büyük endüstriyel uygulama, çamaşır deterjanlarında hafif ağartıcı olarak kullanılan sodyum perkarbonat ve sodyum perboratın imalatıdır.
Dibenzoil peroksitin yüksek hacimli bir örnek olduğu çeşitli organik peroksitlerin üretiminde kullanılır. Polimerizasyonlarda, un ağartıcı ajan olarak ve akne tedavisinde kullanılır. Perasetik asit ve meta-kloroperoksibenzoik asit gibi peroksi asitler de tipik olarak hidrojen peroksit kullanılarak üretilmektedir.
Hidrojen peroksit, organik safsızlıkları gidermek için belirli atık su arıtma proseslerinde kullanılır. Bu, son derece reaktif hidroksil radikalleri (· OH) oluşturmak için onu kullanan Fenton reaksiyonu gibi ileri oksidasyon işlemleri ile başarılır. Bunlar aromatik veya halojenli bileşikler gibi organik kirleticilerin yok edilmesi normal olarak zordur. Atıkta bulunan kükürt esaslı bileşiklerini de oksitleyebilir; Genelde kokularını düşürdüğü için yararlıdır.
Hidrojen peroksit cerrahi aletler dahil çeşitli yüzeylerin sterilizasyonu için kullanılabilir ve oda sterilizasyonu için buhar (VHP) olarak kullanılabilir. H2O2, virüslere, bakterilere, mayalara ve bakteri sporlarına karşı geniş spektrumlu etkinliği gösterir. Genel olarak, Gram-pozitifliğe karşı Gram-negatif bakterilere göre daha fazla aktivite görülür; Bununla birlikte, bu organizmalarda katalaz veya diğer peroksidazların varlığı, düşük konsantrasyonlarda toleransı artırabilmektedir. Spor asidi aktivitesi için daha yüksek H2O2 konsantrasyonları (% 10 ila% 30) ve daha uzun temas süreleri gereklidir.
Hidrojen peroksit, oksijen ve su oluşturmak üzere parçalanır ve genellikle ABD Gıda ve İlaç İdaresi (FDA) tarafından antimikrobiyal bir madde olarak güvenli olarak kabul edildiğinden, klor bazlı ağartıcılara çevre açısından güvenli bir alternatif olarak görülür.
Tarihsel olarak hidrojen peroksit, kısmen düşük maliyet ve diğer antiseptiklere kıyasla hızlı temin edilebilirlik nedeniyle yaraları dezenfekte etmek için kullanıldı. Artık iyileşmeyi yavaşlattığı ve yara izine yol açtığı düşünülüyor, çünkü yeni oluşan cilt hücrelerini yok ediyor. Sadece çok düşük bir H2O2 konsantrasyonu iyileşmeye neden olabilir ve tekrar tekrar uygulanmazsa. Cerrahi kullanım, gaz embolisi oluşumuna neden olabilir. Buna rağmen, birçok gelişmekte olan ülkede yara tedavisi için hala kullanılmaktadır. Temas üzerine deriyle emilir ve cildin geçici bir beyazlaması olarak görülen lokal bir kılcal emboli oluşturur.
İnsan saçı ağartmak için amonyum hidroksit ile karıştırılmış seyreltilmiş H2O2 (% 1.9 ila% 12 arasında) kullanılır. Kimyasalın ağartıcı özelliği, adını “peroksit sarışın” ifadesine borçludur. Hidrojen peroksit aynı zamanda diş beyazlatma için kullanılır ve ev yapımı bir diş macunu yapmak için fırında gazlı içecek ve tuz ile karıştırılabilir. Hidrojen peroksit akne tedavisinde kullanılabilir , ancak benzol peroksit daha yaygın bir tedavi yöntemidir.
NANOTEKNOLOJİ ile sahip olduğunuz çeşitli zenginlikler sayesinde birçok problemin üstesinden kolayca gelebilirsiniz. Bütün katkı maddelerinin nasıl kombine edilmesi gerektiğini bilen NANOTEKNOLOJİ teknolojiyi bir tek amaç çerçevesinde kullanmaktadır: Sizleri korumak! Bu sayede kullanmış olduğumuz bütün ürünlerde en yüksek derecede antimikrobiyal güç ve de performans elde ediyoruz.
Sizlere en iyi katkı maddelerini sunacağımızdan emin olabilirsiniz. Polimerler, kaplamalar, plastikler, tekstil ürünleri, seramikler, kumaşlar, kağıtlar ve kartonlar ve bunun gibi daha birçok malzeme türleri için en etkili çözüm önerileri NANOTEKNOLOJİ’da.
Gümüş Yapılı Antimikrobiyal Katkılar
Gümüş bileşenlerden oluşan antimikrobiyal ürünler mikroplar karşısında güçlü koruma sağlar ve yüksek etki gösterir. Bu konuda herhangi bir şüphe taşımanıza asla ama asla gerek yok! Sapasağlam fiziksel özellikler ve yüksek etki bırakma gücü ile beraber kaplamalar, boyalar, tekstiller, polimerler ve diğer malzeme türleri üzerinde kullanmak için biçilmiş kaftandır adeta.
Çinko Yapılı Antimikrobiyal Katkılar
Antimikrobiyal ve antifugal maddeler arasında en tanınmış olanları şüphesiz ki çinko bileşenlere sahiptir. Aynı zamanda bu tür bileşenlere sahip antimikrobiyal katkı maddeleri kepeğe karşı koruma sağlayan şampuanlarda gönül rahatlığı ile kullanılmaktadır.
Bakır Yapılı Antimikrobiyal Katkılar
Bakır tuzları Eski Mısırlılardan beri insanlığın kullanmış olduğu bir alt substrat olarak kullanılagelmiştir. Çok sık bir şekilde dezenfektan ürünlerinin içinde kullanılan bu ürün koruyucu bir yapıya sahiptir. Hijyenik uygulamalarda çok rahat bir şekilde tercih edilebilir. Boyalar ve kaplamalarda çok rahat bir şekilde tercih edilebilir.
Organik Yapılı Antimikrobiyal Katkılar
NANOTEKNOLOJİ olarak tasarladığımız organik ürünler şunlardır:
Fenolik Biyositler
Maliyet bakımından en ekonomik biyosit olarak adlandırılır ve profesyonel kategori başta olmak üzere endüstriyel uygulamalarda koruyucu madde olarak kullanılır ve sıkça başvurulur.
Dörtlü Amonyum Bileşikleri (QAC yahut QUAT)
Bu antimikrobiyal katkı maddesi hem kullanım alanı hem de sağladığı fayda bakımından birçok farklı kategoride adından sıkça söz ettirmektedir.
Fungusitler ya da Tiabendazoller
Birçok küf türünde, yüzeylerde ve e mantar türlerinde ve bunların yarattığı tahribatlarda kullanılır. Uzun süre dayanan bir koruma içib başvurulması gereken ilk bileşendir.
Gazbeton Nedir?
Binalara çok yönlü katkılar sağlayan, modern dünyanın duvar örgü malzemesi olarak ilk tercihi konumunda olan gazbeton; hafif yapı malzemesidir.
· Gözenekli hafif bir yapı malzemesidir.
· Hacim olarak %70-80 gözeneklerden oluşur.
· Yoğunluğu düşük, masif bir malzemedir.
· Isı iletkenliği en düşük kagir duvar malzemesidir.
Neden Gazbeton?
Yüksek performansı sayesinde tüm dünyada yaygın olarak kullanılan gazbeton, Amerika’dan Japonya’ya kadar birçok ülkede üretilir. Dünyanın en prestijli şehirlerinin gözde yapılarında kullanılan gazbeton, yüksek ısı yalıtımı özellikleri ile yapının yangın ve deprem güvenliğini arttırması nedeniyle pazarın önemli bir ihtiyacını karşılar.
Projelere Değer Katan Yapı Malzemesi
Üstün özellikleri ile gazbeton, her tip konutta, sosyal ve turistik tesislerde, ticaret ve sanayi yapılarında sağladığı ekonomi, kalite, konfor ve hız nedeniyle güvenle kullanılır.
Yalıtım Gazbetonla Sağlanır
Binalarda meydana gelen ısı kayıplarının büyük kısmı dış duvarlarda oluşur. Bina dış duvarlarında ısı yalıtımı sağlamanın pratik ve ekonomik çözümü gazbeton kullanmaktır. Tuğla, taş, briket gibi malzemelerle yapılmış duvarlar, ilave maddeler ve ek masraflarla gazbetonun tek başına sağladığı üstün yalıtım gücüne ancak ulaşabilirler.
Gazbeton Hiç Yanmaz
Binaların yangından korunması hakkındaki yönetmeliğe göre, 1200°C’ye kadar ısıya dayanıklı “A1 sınıfı hiç yanmaz” malzeme sınıfındaki gazbeton, yangına 240 dakikadan fazla karşı koyabilmesiyle, yangına karşı emniyetli binalar inşa edilmesinde, “yangın duvarı” ve “yangın güvenlik holü” çözümlerinde vazgeçilmez bir seçenektir.
Antimikrobiyal ürünlerin insanlara sağladığı sayısız faydalar arasında sizlere bazılarını zikredeceğiz bu yazımızda. Başlıyoruz!
NANOTEKNOLOJİ aracılığıyla sahip olduğunuz Antimikrobiyal ürünler sayesinde bakterilerin %99 oranında azaldığına şahit olabilirsiniz. VRE, CRE ve MRSA gibi çok güçlü bakterilerin bile azaldığına kendi gözleriniz ile şahit olabilirsiniz.
NANOTEKNOLOJİ Antimikrobiyal ürünleri kendisini küflere karşı kanıtlamış maddelerdir. Bu sayede küfler ve dayanılmaz kokuları ile nasıl başa çıkacağınızı düşünmenize gerek kalmayacak artık!
Sahip olduğumuz Antimikrobiyal ürünler H1N1 gibi dayanıklı virüslere karşı çok etkilidir. Bunları devre dışı bıraktıkları laboratuvar ortamında yapılan testlerle kanıtlanmıştır.
Aynı zamanda ürünleriniz daha uzun süre taze kalır ve kötü kokulardan da sonsuza dek uzaklaşır. Bununla beraber yüzeylere mikrobik yerleşmeleri engellediği için de hijyenik ortamlara merhaba demenizi sağlar NANOTEKNOLOJİ Antimikrobiyal ürünleri.
Aklınıza gelen bütün ortamlara güvenle ve gözünüz kapalı bir şekilde kullanabilirsiniz. Gözünüz arkada kalmasın.
Bilim dünyasını kasıp kavuran nanoteknolojinin en dikkat çeken ürünlerinden biri de nanopartiküllerdir. Nanoteknoloji ve malzeme biliminin kesişim noktasında yerinin alan nanopartiküller, bugün yapılan birçok buluşun ve görülen gelişimlerin merkezinde yer almaktadır. Peki nedir bu nanopartiküller?
Nano ölçeğin umut verici potansiyeline 1957’de ilk kez Faraday dikkat çekmiştir. Nanoteknolojinin ve nanopartiküllerin araştırılmasının temellerini ilk atan Faraday olsa da nanopartiküllerin kullanımı çok daha eski tarihlere dayanmaktadır. 6. ve 15. Yüzyıllar arasında Avrupa’da inşa edilen katedrallerin cam süslemelerinde ve 17. Yüzyılda İslam Dünyası’nda seramik süslemelerde farklı renklere ulaşmak amacıyla nanopartiküller kullanılmıştır. Bu dönemde özellikle metalik nanopartiküller kullanılmaktadır. Fakat nanopartiküllerin bilimsel olarak incelenmesi 19. Yüzyıla kadar gerçekleşmemiştir. Fraday’ın altın nanopartiküller içeren koloitler üzerine yaptığı çalışmalarla birlikte nanoteknolojinin temelleri atılmış ve bugün üzerinde çalışılan birçok buluşun yolu açılmıştır. Nano ölçekte boyutların tanımlanmasında kullanılan nanometre kavramı ise ilk defa 1925 yılında kimya alanında Nobel ödülü alan Richard Zsigmondy tarafından kullanılmıştır. Zsigmondy nanopartiküllerin boyutunu ölçen ilk bilim insanı olmuştur. Nanoteknolojinin ilerlemesine en büyük katkıyı ise taramalı tünelleme mikroskobu (scanning tunelling microscope, STM) ve atomik kuvvet mikroskobunun (atomic force microscope, AFM) geliştirilmesi sağlamıştır. Bu teknolojiler sayesinde nano boyutlarda görüntüleme ve ölçüm yapılabilmekte, nanomalzemeler işlenebilmektedir.
Nanomalzemeler, büyüklüğü en az bir boyutta 1-100 nm arasında bulunan malzemelerdir. Nanomalzemeler yapılarına göre nanopartiküller, tabakalı veya lamelli nanoyapılar, telsi nanoyapılar ve kütlesel nanoyapılı malzemeler olarak sınıflandırılabilir. Bunların içinde nanopartiküller sıfır boyutlu (0-D), tabakalı veya lamelli nanoyapılar bir boyutlu (1-D), telsi nanoyapılar iki boyutlu (2-D) ve kütlesel nanoyapılı malzemeler üç boyutlu (3-D) malzemelerdir. Nanomalzemeleri diğer materyallerden ayıran en önemli iki özellik yüksek yüzey alanı ve kuantum alan etkileridir. Nanomateryaller, büyük parçacıklara göre daha yüksek yüzey/hacim oranına sahiptirler. Malzeme boyutu küçüldükçe yüzeyde bulunan atom miktarı artmakta ve buna bağlı olarak da malzemenin çevre ile etkileşimi değişmektedir. Nanopartiküller, makro eşdeğerlerine göre daha güçlü özellikler gösterebildikleri gibi tamamen farklı özellikler de gösterebilirler. Nano boyuttaki malzemeler, daha yüksek reaktiflik ve mekanik direnç, daha iyi elektriksel ve termal özellikler göstermektedirler. Buna ek olarak, kuantum etkisi ile farklı optik, manyetik ve elektriksel özellikler gösterebilirler. Farklı renkte ışımalar ve makro boyutlarda görülmeyen reaktivite, nano boyutta sıklıkla karşılaşılan farklılıklardır. Nanoteknoloji çalışmalarına yapılan yatırımlar, 20. Yüzyıldan itibaren hızla artarak 2020 yılında yaklaşık 54,2 milyar USD seviyesine ulaşmıştır.
Nanopartiküller demet, salkım veya küre şeklinde kümeleşen atomlardan oluşurlar. Nano ölçeğin ilgi çekici özellikleri nanopartiküllerde açıkça görülebilir. Yüksek yüzey alanları, güç/ağırlık oranları ve ilgi çekici özellikleri ile nanopartiküller birçok araştırmanın merkezinde yer alır. Bu araştırmalar sonucu elde edilen değerli sonuçlar günlük hayatta, endüstride ve tüketim ürünlerinde yerini almaya çoktan başlamıştır. Nanopartiküller kullanılarak dayanıklılık ve UV koruma özelliği gösteren boya ve kaplamalar, güçlendirilmiş yapı malzemeleri, su geçirmez kaplamalar ve iletkenliği arttırılmış elektronik ürünler, günümüzde nanoteknolojinin faydalanıldığı birçok alandan sadece birkaç tanesidir. Nanopartiküller konusunda en ok araştırılan ve tartışılan konular, bu partiküllerin insan ve çevre üzerine oluşturabileceği potansiyel toksik etkiler ve sürdürülebilir üretim yöntemleridir. Bilim bu konuda gün geçtikçe ilerleme kaydetme ve bu temel sorunlara çözümler üretmektedir. Bu sayede, nanopartiküllerin gittikçe günlük hayatımızın büyük bir parçası haline geleceği öngörülmektedir.
Gelişen nanoteknoloji sayesinde birçok materyal, farklı yöntemler kullanılarak nano ölçekte üretilebilmektedir. Peki günümüzde hangi nanopartiküller öne çıkmaktadır? Gösterdikleri birbirinden farklı özelliklerden farklı amaçlar için en çok kullanılan nanopartiküller nanokil çeşitleri, manyetit (Fe3O4) ve hematit (Fe2O3) gibi demir bazlı nanopartiküller, kübik bor nitrür, polytetrafluoroethylene (PTFE), nano gümüş, titanyum dioksit, magnezyum oksit ve fulleren olarak listelenebilir.
Kil, endüstriyel uygulamalarda kullanılan en önemli doğal malzemelerden biridir. Düşük maliyeti, çevre dostu kimyası ve doğada bol miktarda bulunması, kili sıklıkla kullanılan bir malzeme yapar. Nanoteknolojinin yükselişiyle birlikte nanokil de büyük ilgi görmüştür. Nanokiller, birkaç farklı fiziksel ayırma tekniğinin bir kombinasyonu ile elde edilebilir. Kil mineralleri bir silika tetrahedral tabakadan (SiO4) ve bir alümina oktahedral tabakadan (AlO3(OH)3) oluşur. Yapısal katmanlar, esas olarak Van der Waals kuvvetleri, hidrojen bağı ve elektrostatik kuvvetleri içeren moleküller arası kuvvetler yoluyla bir araya istiflenir. Katmanlar arasındaki bu zayıf etkileşimler nedeniyle kil tabakaları arasında bir ara katman oluşur. Ara katmanlar, su, organik katyonlar ve polar organik sıvıların dolmasıyla kil örgüsünün genişlemesine neden olabilir. Her kil tabakası, oktahedral ve / veya tetrahedral tabakalardan oluşur. Nanokillerin özellikleri bu tabakaların düzenlenmesinden etkilenir. Farklı düzenlemeler yaklaşık 30 farklı nano kil türü sağlayabilir. Ancak malzeme bilimlerinde üç farklı levha düzenlemesi dikkat çekmektedir; 1: 1, 2: 1 ve 2: 1: 1. Adından da anlaşılacağı gibi, 1: 1 düzenlemede, her oktahedral tabaka bir tetrahedral yaprağa bağlanır; 2: 1 düzenlemede, her oktahedral tabaka iki tetrahedral tabakaya bağlanır. 2: 1: 1 düzenlemede, her bir oktahedral tabaka başka bir oktahedral tabakaya bitişiktir ve iki tetrahedral tabakaya bağlanmıştır. 1: 1 düzenleme gösteren kil grupları rektorit, kaolinit, halloysit ve krizotil olarak sıralanabilir. 2: 1 düzenleme gösteren kil grupları smektit, vermikülit, prophylit talk, mika ve kırılgan mika olarak sıralanabilir. Öte yandan, klorit grubu 2: 1: 1 düzenleme gösterir. Bu grupların her birinden kil materyalleri birkaç farklı uygulamada kullanılabilmesine rağmen, montmorillonit (smektit grubuna ait) ve halloysit, nanoteknoloji uygulamalarında en çok araştırılan nanokillerdir. Bu nedenle, bu nanokillerin özellikleri derinlemesine incelenmiştir.
Doğada halloysit genellikle halloysit nanotüpler (HNT’ler) olarak adlandırılan boru şeklindeki yapıda bulunur. Bu yapıların çapı 50 ila 60 nm arasında değişirken, uzunluğu 0,5 ila 10 µm arasında değişmektedir. HNT’ler, mekanik özellikleri iyileştirmek için seramik ürünlerde yaygın olarak kullanılmaktadır. Günümüzde bu malzemeler, yüksek yüzey alanları ve çekici mekanik özellikleri nedeniyle kirletici emilimi, ilaç taşıyıcı sistemler, katalizörler ve polimer katkı maddesi gibi nanoteknoloji uygulamalarında da dikkat çekmektedir.
Montmorillonit düz bir morfoloji gösterir ve üst üste dizilmiş kil katmanlarından oluşur. Montmorillonit nanopartiküllerinin genişliği 200 ila 600 nm arasında değişebilirken, kalınlıkları genellikle birkaç nanometre ile sınırlıdır. Montmorillonit, Na + ve Ca + gibi çeşitli metal iyonları tarafından doğal olarak yüklenir. Ayrıca, katyonik değişim kapasitesinden dolayı katmanlar arasındaki izomorfik yer değiştirme sırasında negatif bir yük üretilir. Bu özellikler, montmorillonitin dispersif yapısını büyük ölçüde etkiler ve montmorillonit için hidrofilik davranışa neden olur. Montmorillonit nanopartikülleri ilaç taşıyıcı sistemlerde ve kirleticilerin arındırılmasında kullanılmaktadır.
Demir oksit bileşikleri doğada mineral halinde bulunduğu ve manyetik özellikler gösterdikleri için yıllar boyunca farklı amaçlarla kullanılmıştır. Doğada bulunan demir oksit bileşikleri manyetit (Fe3O4), hematit (α-Fe2O3) ve magemit (γ- Fe2O3) gibi farklı formlarda görülmektedir. Ferromanyetik özellik gösteren magemit termal olarak kararsız bir bileşiktir ve yüksek sıcaklıklarda hematit formuna dönüşür. Hematit bilinen en eski ve en yaygın demir oksit bileşiğidir. Tipik olarak kayalarda ve tuz yataklarında bulunur. Hematit nanopartikülleri az miktarlarda incelendiğinde kırmızı bir görünüm verirken toplu halde incelendiğinde siyah bir görünümü vardır. Hematit bileşiğinde demir iyonları üç değerlikli bir halde bulunur. Rombohedral yapı gösteren hematit bileşiğinde demir iyonları oktahedral alanların 3’te ikisini doldururken oksijen iyonları tetrahedral alanları doldurur. Bu nedenle, hematit nötr bir yüke sahiptir. Oda sıcaklığında zayıf ferromanyetik ve anti-ferromanyetik özellikler gösteren hematit aynı zamanda paramanyetiktir. Paramanyetik özelliği 956 K olan Curie sıcaklığının üzerine çıktığında gösterir Oda sıcaklığında zayıf ferromanyetik özellik gösterirken 260 K değişim göstererek anti-ferromanyetik özelliğe sahip olur. Hematit nanopartikülleri 2,1-2,2 eV aralığında bir bant açıklığı ve yarı iletken özellik gösterir.
Manyetit, bir diğer ilgi gören demir oksit bileşiğidir. Bu demir oksit, paramanyetik ve ferromanyetiktir. Siyah bir görünüme sahip olan bu nanopartiküller ters spinel bir yapıya sahiptir ve hem üç hem de iki değerlikli demir iyonları içerir. Manyetit, geçiş metal oksitleri arasında bilinen en güçlü manyetik özelliğe sahiptir. Bu yüzden manyetit teknolojik uygulamalarda önemli bir yere sahiptir. Manyetit nanopartikülleri için Curie sıcaklığı 850 K’dir. 6 nm’den küçük manyetit nanopartikülleri süper paramanyetik özellik gösterir.
Demir oksit nanopartikülleri veri saklama sistemlerinde, NH3 üretimi ve dehidrasyon gibi çeşitli reaksiyon mekanizmalarında katalist olarak ve boya, seramik ve porselen malzemeler de pigment olarak kullanılmaktadır. Bu nanopartiküllerin, özellikle manyetitin, manyetik özellikleri ve düşük toksik özelliği biyomedikal uygulamalarda, manyetik rezonans görüntülemede (MRI), kanser tedavisinde ve biyo sensörlerde kullanılmaktadır. Buna ek olarak manyetit nanopartikülleri hedeflenmiş ilaç taşıyıcı sistemlerde ve ferro-sıvılarda kullanılmaktadır. Süper paramanyetik nanopartiküllerden yararlanan bu ferro-sıvılar, uzay araçlarının kapak ve contalarında, bilgisayarların disk ünitelerinde ve yüksek titreşimli ortamlarda kullanılmaktadır.
Bor nitrür yakın zamanda bilim dünyasının ilgisini çekmiş bileşiklerden biridir. Farklı bileşik yapıları bulunan bu materyal, bileşik yapısına göre farklı özellikler göstermektedir. En çok bilinen ve üzerine çalışılan boron nitrür yapıları; hekzagonal, kübik, amorf ve vürtzit boron nitrür yapılarıdır. Bu boron nitrür çeşitlerinden kübik boron nitrür elmasa benzeyen yapısı ile dikkat çekmektedir. Bu özel yapısı sayesinde kübik boron nitrür oldukça sert ve dayanıklıdır. Mekanik özellikleri elmasa olan benzerliğiyle dikkat çeker. Bunun yanında oksidasyona dayanıklılığı ve inert kimyasal yapısı ve termal dayanıklılığının elmastan daha iyi olması nedeniyle oldukça çekici özelliklerindendir. Kübik boron nitrürün bu özellikleri nanoteknoloji çalışmalarında da ilgi görmekte ve kübik boron nitrür nanopartikülleri güçlendirici katkı maddesi olarak kullanılmaktadır. Çalışmalar kübik boron nitrürün sertlik ve dayanıklılığının partikül boyutu azaldıkça arttığını göstermiştir. Bazı araştırmacılar, kübik boron nitrür nanopartiküllerinde 100 GPa’dan yüksek Vickers sertliğine ulaşmayı başarmıştır. Kübik boron nitrür nanopartiküller bu özellikleri nedeniyle kesme aletlerinde, sert kaplamalarda, aşındırıcı maddelerde ve ısıya dayanıklılık gerektiren alanlarda kullanılır.
PTFE yaygın olarak bilinen ve birçok alanda kullanılan bir polimerik materyaldir. Birçok endüstriyel uygulamada plastik madde olarak ve katı kayganlaştırıcı olarak kullanılmaktadır. PTFE’nin en çok dikkat çeken özellikleri düşük sürtünme katsayısı, ısıya ve kimyasallara karşı dayanıklı yapısıdır. Bu özellikleri nedeniyle kapışmaz kaplamalarda, kayganlaştırıcı yağlarda ve aşındırıcı maddeler için yapılan saklama ve taşıma çözümlerinde sıklıkla kullanılır. Birçok alanda kullanışlı olması ve endüstriyel üretiminin yüksek olması nedeniyle PTFE, üzerinde nanoteknolojik çalışmaların yürütüldüğü malzemelerden biridir. Nano ölçekteki PTFE partikülleri ve kompozitleri üzerine yapılan birçok çalışma bulunmaktadır. PTFE nanopartikülleri, makro veya mikro eşdeğerlerine göre daha düşük sürtünme katsayısına ve buna bağlı olarak daha iyi kayganlaştırıcı özelliğe sahiptir. Bu nanopartiküllerin yağlayıcılarda katkı maddesi olarak kullanıldığında kaynak yükü ve aşınmaya karşı daha iyi koruma sağladığı bilinmektedir. Aynı nedenlerle PTFE nanopartiküllerin yazıcı mürekkeplerinde ve yapışmaz kaplamalarda kullanılması üzerine de çalışmalar yapılmaktadır. PTFE nanopartiküllerin hidrofobik özelliği ise proton değişim membran (proton exchange membrane, PEM) yakıt hücrelerinin katalist yapılarında kullanılmaktadır. Bu yakıt hücrelerinin tek kimyasal ürünü olan su, PTFE nanopartiküller kullanıldığında hücreden çok daha kolay bir şekilde atılabilmektedir.
PTFE nanopartikülleri katkı maddesi olarak saf halde kullanılabileceği gibi birçok farklı madde ile kompozit olarak da kullanılabilir. Polymethyl methacrylate (PMMA) gibi diğer polimerik nanomateryaller, nano alüminyum gibi metalik nanomateryaller ve seramik nanopartiküllerle oluşturulan PTFE nano kompozitleri, güçlendirilmiş özellikler gösterir ve birçok farklı uygulama alanında kullanılabilir.
Gümüş nanopartiküller, antimikrobiyal etkileri ve dikkat çeken optik, termal ve elektrik özellikleri sayesinde en çok ilgi gören nanopartiküllerden biridir. Bahsi geçen özellikleri derinlemesine anlamak ve nanoteknolojide kullanabilmek için nanogümüş tozu üzerine birçok araştırma ve yatırımlar yapılmaktadır. Bu nanopartiküller için hızla artan yatırımlar, 2019 yılında 1,8 milyar USD’yi aşarak önemli bir seviyeye ulaşmıştır. Lokalize yüzey plazmon rezonans özelliği gümüş nanopartkülleri birçok optik uygulamada kullanışlı hale getirirken antimikrobiyal özelliği yiyecekten kozmetiğe birçok sektörde ilgi görmüştür. Gümüşün yüzyıllardır bilinen antimikrobiyal özelliği, nano boyutlarda görülen geniş yüzey alanı ve küçülen partikül boyutu ile artmaktadır. Gümüş nanopartikülleri yaydıkları Ag iyonları ile hücre üzerinde oksidatif strese neden olarak hücrenin çeper ve duvar yapısına, enzim fonksiyonlarına ve protein yapılarına zarar verir. Buna ek olarak nano ölçekteki gümüş partikülleri hücre zarı üzerine mekanik etkiler yaratarak parçalanmasına neden olur. Bu iki antimikrobiyal özelliğin çok etkili sonuçlar ortaya çıkardığı bilinse de ağırlıklı olarak hangi mekanizmanın etkili olduğu hala cevaplanmayan sorular arasındadır. Bu yüzden, nanogümüşün antimikrobiyal mekanizmasına açıklık getirmek için yapılan çalışmalar hala devam etmektedir. Antimikrobiyal ve yüzey rezonans özelliklerinin yanı sıra elektrik direnci ile de dikkat çeken gümüş nanopartiküllerin kullanım alanı oldukça geniştir. Nanogümüş tozu geniş spektrumlu antimikrobiyal olarak, yüzeyde güçlendirilmiş Raman spektroskopisinde (surface enhanced Raman spaectroscopy, SERS), kimyasal ve biyolojik sensörlerde, biyo-ilaçlarda, biyo-işaretlerde, elektronik devreler ve su arıtma sistemlerinde kullanılır. Gümüş nanopartiküllerinin antimikrobiyal etkinliği tüketim ürünlerinde özellikle ilgi çekmektedir. Yiyecek paketleme teknolojilerinde, küçük ev aletlerinde, kumaş kaplamalarında ve dezenfektan ürünlerde ticari olarak kullanılan gümüş nanopartikülleri bu sayede günlük hayatımızda yerini almıştır. Günlük tüketimle bu kadar iç içe bulunması söz konusu olduğu için gümüş nanopartikülleri üzerine en çok tartışılan konu bu nanopartiküllerin toksik etkileridir. Birçok araştırmacı tarafından incelenen bu konu hala tartışmaya açık olup üzerinde yürütülen çalışmalar sürdürülmektedir.
Titanyum metalinin oksitli bileşiği titanyum dioksit (TiO2) doğada hazır bir şekilde bulunur ve mineral yataklarından elde edilebilir. 20. yüzyılın başlarında boyalarda kullanılan toksit beyaz pigmente alternatif olarak kullanılmaya başlanan titanyum dioksit zaman içinde birçok farklı uygulamada yerini almıştır. Nanoteknolojinin gelişmesiyle beraber de titanyum dioksit nanopartiküllei üzerine yapılan çalışmalar hızla artmaya başlamıştır. Titanyum dioksit doğal olarak üç farklı mineral yapısına sahiptir: anatas, rutil ve brukit. Brukit yapısı yüksek sıcaklıklarda kararsız olması ve rutil forma başkalaşması nedeniyle en nadir görülen titanyum dioksit mineral yapısıdır. Anatas ve rutil titanyum dioksit benzer özelliklere sahiptir fakat rutil formdaki titanyum dioksit daha hafif bir yapıya sahiptir ve korozyona karşı direnç gösterir. Titanyum dioksit nanopartikülleri optik, termal, manyetik ve elektrik özellikleriyle dikkat çekmektedir. Bu nanopartiküller su içerisinde kararlı bir yapıya sahiptirler ve yüksek kırılma indeksi (n:2.4) gösterirler. Opak ve beyaz pigment maddesi olarak kullanılabilmesi de bu yüksek kırılma indeksi sayesindedir. Beyaz titanyum dioksit pigmentleri plastik, boya, yiyecekler, yiyecek katkı maddeleri ve kozmetik ürünlerinde sıklıkla kullanılmaktadır. Titanyum dioksitin çekici optik özellikleri fotokataliz uygulamalarında da kullanılmaktadır. Fotokataliz özelliği medikal uygulamalarda özellikle kanser tedavi yöntemlerinde ve antibiyotiğe karşı dirençli bakterilere karşı antimikrobiyal olarak kullanılmaktadır. Titanyum dioksit nanopartikülleri hem saf halde hem de diğer materyallerle kompozit veya hibrit yapılarda kullanılabilir. Bu malzemeler kanser hücrelerinin ışığa karşı duyarlı hale getirerek tedaviye yardımcı olurlar. Fotokataliz özelliği sadece medikal uygulamalarla kalmayıp, kendi kendini temizleyen yüzeylerin geliştirilmesinde, organik kirleticilerin hava toprak ve sudan arıtılmasında da kullanılmaktadır. Buna ek olarak, titanyum dioksit nanopartikülleri yarı iletken özellik de göstermektedir. Bu özelliği sayesinde düşük maliyetli, kolay kontrol sağlayan, toksik özellik göstermeyen ve kimyasal korozyona direnç saylayan bir yarı iletken madde olarak kullanılmaktadır. Titanyum dioksitin hem yarı iletken elektrik özelliği hem de fotokataliz özelliği solar enerji sistemlerinde oldukça ilgi çekmektedir. Solar panellerde ince kaplama maddesi olarak kullanılması üzerine yapılan birçok çalışma titanyum dioksitin bu alanda büyük bir potansiyele sahip olduğunu göstermiştir. Günümüzde üretilen titanyum dioksit nanopartiküllerinin yaklaşık %48’i boya pigmenti olarak kullanılırken %52’lik kısmı çevre ıslahından elektrikli aletlere kadar birçok farklı alan tarafından kullanılmaktadır. Titanyum dioksit nanopartiküllerinin geleceği hala geliştirme aşamasında olan diğer kullanım alanları ile büyük bir ilerleme potansiyeli gösterirken doğa ve insanlar üzerinde oluşturabileceği muhtemel toksit etki araştırılması gereken bir alandır.
Magnezyum oksit (MgO) nanopartikülleri doğa dostu, ekonomik ve endüstriyel olarak değerli bir malzeme olmasıyla son dönemde dikkat çekmiştir. Bu higroskopik katı mineral yüksek yüzey alanına ve boşluklu bir yapıya sahiptir. Magnezyum oksit nanopartiküllerinin en önemli özellikleri mükemmel refraktif indeks, korozyona karşı dayanıklılık, yüksek termal iletkenlik, düşük elektrik iletkenliği, yapısal dayanıklılık, kimyasal kararlılık, ateşe karşı dayanıklılık, dielektrik dayanıklılık ve optik geçirgenliktir. Bu çeşitli özelliklerinden dolayı magnezyum oksit birçok uygulama alanında kullanılmakta ve birçok araştırmaya konu olmaktadır. Magnezyum oksitin özel kimyasal yapısı bu malzemenin yüzeyinde asit ve baz özelliği gösteren alanlar varmış gibi davranmasına neden olur. Bu ikili yapı malzemeye antibakteriyel ve antioksidan aktivite gibi birçok ilginç özellik kazandırmaktadır. Magnezyum oksit, bakteri hücre duvarı ile etkileşime geçtiğinde reaktif oksit molekülleri oluşturarak bakteri hücre zarını ve fosfolipitleri yok eder. Bu yüzden antibakteriyel ürünler içerisinde katkı maddesi olarak kullanılmaktadır. Magnezyum oksit kanser hücrelerinin tedavisinde ve antioksidan olarak da kullanılmaktadır. Ayrıca, reaktif yapısı, seçiciliği ve yüksek yüzey alanı sayesinde metil oranj, reaktif siyah boya ve metil kırmızı gibi organik kirleticiler ve ağır metallerin çevreden arındırılmasında da etkili olduğu görülmüştür. Magnezyum oksit nanopartiküllerinin endüstride en çok ilgi gören kullanımı da birçok farklı reaksiyonda heterojen katalist olarak kullanılmasıdır. Magnezyum oksitin elektrik özelliklerinden ise yarı iletken materyal üretimi ve elektrokimyasal sensörlerde yararlanılmaktadır. Optik ve termal özellikleri ise yansıtıcı kaplamalarda kullanışlı özellikler olarak değerlendirilmektedir.
Magnezyum oksitin özellikleri üretim yöntemi ve şartlarından oldukça etkilenmektedir. Magnezyum oksit, genellikle magnezyum hidroksit veya magnezyum karbonatın kalsinasyonuyla üretilir. Isıl işlem gibi geleneksel üretim yöntemleri ile magnezyum oksit üretimi yüksek sıcaklık ve zararlı solvent kullanımı gerektirdiğinden günümüzde yeşil magnezyum oksit üretimi üzerine çalışmalar gerçekleştirilmektedir. Araştırmacılar, bu yeşil yöntemler sayesinde doğaya zarar vermeden magnezyum oksit üretimi gerçekleştirmeyi hedeflenmektedir. Böylece magnezyum oksit nanopartikülleri yararlanılan en güvenli ve çok yönlü nanopartiküllerden biri olacaktır.
Karbon ve karbon bazlı ürünler tartışmasız en önemli maddelerdendir. Grafit ve elmasın birbirinden farklı özellikleri yıllardır kullanılmış insanlar tarafından değer görmüştür. Bu sebeple, karon nanoteknolojinin de ilgi odağı olmayı başarmıştır. Karbon bazlı başlıca nanopartikül fullerendir. Fullerenin silindir biçimli versiyonu olan karbon nanotüpler de bilim dünyasında oldukça ses getirmiştir. Öyle ki karbon nanotüpler artık fulleren başlığı altında değil ayrı bir konu olarak incelenmektedir. Karbon bazlı nanopartiküller, hekzagonal ve pentagonal şekilde birbirine bağlanmış karbon atomlarından oluşur. Fulleren nanopartikülleri küre, tüp veya elips şeklinde bir yapıya sahip olabilir. Fulleren başlıca C60 ve C70 olmak üzere bulundurduğu karbon sayısına göre iki farklı izomere sahiptir. Daha kararlı bir yapıya sahip olduğu için C60 en sık kullanılan fulleren türü olmuştur. Bu temel fulleren çeşitleri dışında birçok fulleren yapısı zaman içinde keşfedilmiş ve geliştirilmiştir. Fulleren düşük yoğunluğu, yüksek kaynama noktası, elektrokimyasal kararlılığı, yüksek elektrik ve termal iletkenliği ile dikkat çekmektedir. Hidrofobik yapısından dolayı fulleren genellikle yüzey modifikasyonları yapıldıktan sonra kullanılır. Fulleren organik fotovoltaik malzeme, antioksidan, biyo ilaç malzemesi ve katalist olarak enerji sistemlerinde, kozmetik ürünlerde, medikal uygulamalarda, su arıtma sistemlerinde ve elektronik uygulamalarda kullanılır. Bazı fulleren yapılarının anti-viral özellik gösterdiği ve Human Immunodefficiency Virus (HIV) üremesine karşı bir önlem olarak kullanıldığı bilinmektedir. Kimyasal aktivite ve kararlılığından dolayı çeşitli sistemlerde katalist olarak da kullanılan fullerene yapılan yatırımlar yıllar içerisinde artış göstermektedir. Fulleren saf halinde kullanılabildiği gibi çeşitli polimerlerle kompozit yapılar oluşturarak birçok farklı uygulamada kullanılabilmektedir.
Çinko oksit, ZnO formülüne sahip inorganik bir bileşiktir. Çinko oksit bileşiğinin uygulamaları eski çağlara kadar dayanıyor. ZnO, bakır eritme işleminin bir ürünü olarak yüzyıllar önce ortaya çıkmıştır. Ancak modern dönemlerde yeniden keşfedilmesi ve potansiyel olarak kullanılması 1950’lerde başlamıştır.
ZnO mikron boyutlardaki tozu beyaz renktedir ve suda çözünmez. Birçok malzeme ve üründe katı maddesi olarak kullanılır. Doğal olarak ZnO çinko taşı adı verilen bir mineralden elde edilir, ancak büyük bir miktarı genellikle sentetik olarak üretilir. Çinko oksit ve çinko oksit mikron tozları, benzersiz özelliklerin birleşimi nedeniyle son on yılda önemli bir ilgi kazanmıştır. Çinko oksit bileşiği birden fazla kristal yapıya sahiptir diğer bir deyişle poliprop özellik sergiler. Hem altıgenvurtzit hem de kübik doğal çinko sülfür yapısında bulunabilir.
ZnO çeşitli ve diğer malzemelerden faklı özellikleri nedeni ile hem bilimsel hem de endüstriyel uygulama alanlarında ilgi çekmeye başlamıştır.
ZnO Tozunun Özellikleri:
Çinko Oksit Mikron Tozlarının Üretimi:
Çinko oksit tozları üretmek için formüle edilmiş ve uygulanan çeşitli yöntemler vardır. ZnO tozlarının sentezlenmesinde kullanılan teknikler arasında hidrotermal, sprey pirolizi ve lazer ısı çekimi bulunur. Bununla birlikte, bu teknikler yüksek sıcaklıklar gerektirir buda yüksek üretim maliyetine yol açar.
Çinko Oksit Tozların Uygulama Alanları:
Kauçuk İmalatı
UV emici
Gıda katkı maddesi
Sigara Filmleri
Metal Kaplama
Nükleer Reaktörlerde korozyon önleme
Seramik endüstrisi
Tıp